12 Mayıs 2009 Salı

teşekkürler

teşekkürler www.bozcaadaturizimrehberi.com bozcaada

fransız2

Fransız şaraplarının sınıflandırılması konusunda dikkati çeken şey, tasniflerin Bordeaux’daki bölgeleri kapsamasıdır. Aslında “Fransız Şarabı” dendiğinde de ilk akla gelen yer Bordeaux’dur. Coğrafi koşulları, bağcılık ve şarapçılığın bölgedeki köklü geçmişi, bölgenin bir ticaret merkezi oluşu ve yetenekli tüccarlarıyla Bordeaux’nun ünü hak edilmiş bir ündür. Bordeaux’da 2000 yıldır kesintisiz olarak şarap üretilir ve İngilizler en az 1000 yıldır bu bölgenin şaraplarını tanır ve tüketir. Bordeaux’nun şarapçılıktan elde ettiği güç sadece ticaretle sınırlı kalmamış, siyasi süreçlerde de etkisi hissedilmiştir. mesela; Fransız İhtilali’nde Jakobenler kadar ünlü bir başka akım varsa o da Girondenler’dir, ki isimlerini en kuvvetli oldukları bölgeden, Bordeaux’da bulunan Gironde’dan alırlar. Gironde, aşağıda göreceğimiz gibi, 1855 Sınıflandırması’nın da yapılmasına önayak olan bölgedir. Fransa’nın ve Dünya’nın başka bölgelerinde güzel şaraplar yapılsa da bu bölge ve şarapları her zaman örnek kabul edilir. Hem üretim, hem de ticaretin merkezi oluşu sebebiyle, Bordeaux’nun Fransa’daki sınıflandırma çalışmalarının da merkezinde olması anlaşılır bir durumdur. Sınıflandırmalarda dikkat çeken konu şarapların üzüm çeşidine, markasına, yıla göre değil de şatolara göre yapılıyor oluşudur. Bu konudaki Fransız hassasiyetini daha iyi anlamak için Terroir Dosyası’na da bakmanızı öneririz. Dosya boyunca sık rastlayacağınız Fransızca “Cru” kelimesi “hasat”, “ürün” anlamına gelir. bozcaada

fransız şarapları

Şarap deyince akla gelen ülke ister istemez Fransa oluyor. Tüm dünyaya şarap ihraç eden, kaliteli şarap dendiğinde akla ilk gelen Fransa’da şarapçılığın geçmişi şarapla az ya da çok ilgilenen herkesin dikkatini çekecek niteliktedir. Birçok şarapseverin tabiriyle Tanrı’nın insanlara bir armağanı olarak nitelendirilen şarabın sınıflandırılması ise ayrı bir uzmanlık alanı olabilecek kadar kapsamlı bir konu. bozcaada da üretimi yapılan şaraplar arasında henüz böyle bir sınıflandırma yapılmasa da konu şarap meraklılarının bilgisi dahilinde olmalı düşüncesiyle yola çıktık ve Fransızların bu soylu içeceği tarih boyunca nasıl sınıflandırdığını araştırdık. Sınıflandırmadan, Fransa bölgelerinde üretilen şarapların kalitelerine göre ayrılmasını kastediyoruz. Bugüne kadar yapılan en ünlü sınıflandırma Bordeaux’un 57 şatosunu derecelendiren 1855 Sınıflandırması’dır. Daha sonra Sauternes-Barsac, Graves ve Saint-Emilion bölgeleri de sınıflandırılmıştır. Dikkat çeken son tasnif, 2003 yılında Bordeaux Ticaret Odası tarafından yapılmıştır. 1855 Sınıflandırması saydığımız sınıflandırmaların resmi nitelikteki en önemlisidir ancak bu konuda bir ilk değildir. O güne kadar resmi olmasa da halk ve tüccarlar arasında, fiyat ve kalitelerine göre şaraplar “Crus Paysan”, “Crus Artisans”, “Crus Bourgeois” (Köylü Tipi, Esnaf Tipi, Kentli Tipi) gibi isimlerle ayrılırdı. Bahsettiğimiz terimler daha sonra resmi kategorilere de yakıştırıldı ama bu şekilde resmileşmedi. Bu genel tasniften daha incelikli ayrımlar da yapıldı. Professor Pijassou 1741 – 1774 yılları arasındaki fiyatları harmanlayarak bir liste oluşturmuştu. 1787’de Thomas Jefferson, 1815 yılında Lawton, 1816-32 arasında Andre Jullien, 1845’te Wilhelm Franck gibi kişiler de ticari veya kişisel amaçlarla şarapları sınıflandırmıştı. bozcaada

ilk şarap

bozcaada lılar Sümerler, Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Likyalılar ve Kapadokyalılar ve diğer hemşehrilerimizin şarap yaptığını biliyoruz. Mısır’da, Yunanistan’da, İran’da yapıldığı da biliniyor. Gürcistan’da, Tiflis Müzesi’nde M.Ö. 6000 yılından kaldığı iddia edilen, üzüm desenli bir amfora sergileniyor. İran’da Kuzey Zagros dağlarında bulunan Hacı Firuz Tepesi’ndeki arkeolojik bulgular burada 7000 yıl önce şarap yapıldığını gösterdi. Anadolu Medeniyetleri müzesinde Alacahöyük'de bulunan M.Ö 3000'lere ait som altından bir şarap sürahisi ve şarap kadehi bulunuyor. Yunan Mitolojisi’ne göre ilk şarabı Dionyssos yaptı ve yaptığı içki, içen herkese yaşama sevinci verdi. Tevrat ve İncil’e göre, Nuh Peygamber tufandan sonra Ağrı Dağı eteklerinde üzüm yetiştirip, şarap yaptı. Şaraba dair en eski arkeolojik bulguların yoğunlaştığı coğrafya Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’dan Fırat ve Dicle boyunca İran Körfezine uzanan bölge ve Nil Nehri civarıdır. fakat, “Şarap mı eskidir bira mı?” sorusunda da bahsettiğimiz gibi, arkeologlar Çin’de 9000 yıl önceden kalma bir şeyler buldular. Eğer bunun şarap olduğunu kabul edersek kutsal kitaplarla da ters düşmüş oluruz. O kesinlikle biradır :) Kısaca, ilk şarap çook eskiden Anadolu’da –en kötü ihtimalle Anadolu yakınlarında- bir yerde yapılmıştır. bozcaada

anadoludaki şarap tarihi

bozcaada da ve Anadolu’nun şarap tarihi açısından önemi büyüktür. Şarap konusunda özellikle Hititlerin çok önemli katkıları var. Hititler ilk şarabı yapmadılarsa bile adını vermişler. Hititler şaraba “Wiyana” diyormuş. Şarabın batı dillerindeki isimlerinin bu kelimeden türediği sanılıyor. Konya Ereğli’de bulunan bir kabartmada bereket tanrısı Tarhu sağ elinde üzüm salkımı sol elinde ise buğday başağı ile resmedilir. “Ekmek, şarap, sen ve ben” felsefesinin kökü ta o dönemlere dayanır. Alacahöyük'te bulunan M.Ö. 3000'lere ait som altından şarap sürahisi ve şarap kadehi ise bu içkinin kullanımındaki kültüre işaret ediyor. Yani İran’da, Çin’de şarap küpleri bulunuyor ama karaf ve kadeh burada. Hititler şarabı sadece yapıp içmemişler, aynı zamanda ihraç etmişler. Şarap ihracatına aracılık yapan, işin lojistiğini de üstlenen Fenikeliler de bu ticaretten önemli gelirler elde etmişler. Fransız şarapları güzeldir ama Fransa’ya şarabı öğretenler de savaştan kaçan Foçalılardır. Fransa’da şarabın geçmişi Foçalıların Fransa’ya varışından beri geçen 2600 senedir; daha fazla değil. bozcaada

nasıl içilir?

Kaliteli, yıllanmış bir şarap alındığında, hemen açılıp içilmesi uygun değildir. Bir şarabın yatık bir vaziyette serin ve karanlık bir yerde, bir iki gün dinlendirilmesi gerekir. İçmeye başlamadan yaklaşık 5-6 saat önce de dik konuma getirilmelidir. Bu sırada, şarap içerisindeki olası tortuların dibe çökmesi sağlanır. Bu tür bir şarap, servis edilmeden yarım saat ile 45 dakika önce açılmalıdır. Şarabın açıldıktan sonra, mevcutsa; hem tortularından ayrılması, hem de daha iyi hava alabilmesi açısından bir "karafa" dökülerek "dekante" edilmesi ayrıca tavsiye edilir. Beyaz şarap soğuk, kırmızı şarap ise oda sıcaklığında içilir Beyaz şarapların aromaları soğukken, kırmızı şarabın aroması ve rengi ise sıcakken daha iyi algılanır. Beyaz şarabın soğukluğunu korumak amacıyla, kadehinin boyutları daha küçüktür. Yine aynı amaçla, beyaz şarap kadehleri; kadeh kısmından değil, alt kısmından tutulmalıdır.bozcaada

şarap seçme

bozcaada da ve heryerde Şarap satın alırken dikkat edilmesi gereken unsurların en önemlisi doğru şarap seçimidir. Her şarap eskitilmeye elverişli değildir. Bir diğer önemli husus da şarabın satın alındığı mekanın doğru saklama koşullarıdır. uygun saklama koşullarına sahip olmayan mekanlarda satılan şarapların, bozulma ya da özelliklerini yitirme riski vardır.
Alınacak şarap ışığa doğru kaldırılarak rengine bakılmalıdır. Koyu, kirli, soluk renkler şaraplarda bir bozukluk belirtisi olabilir. Bu nedenle alınacak şarapların renklerinin parlak, canlı ve temiz olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca; eğer seçilen yıllanmış bir şarapsa, bir miktar tortu olması normaldir. Ancak genç şaraplarda bu mümkün değildir.bozcaada
Yıllanmış şarapların şişesindeki etiketlerin rengi de şarapların yaşını gösterir.bozcaada

şarap çeşitleri

Şaraplar, litresinde bulunan şeker oranına göre şöyle çeşitlenir bozcaada
Sek şaraplar: Litresinde 0 - 4 gram, dömisek şaraplar; litresinde 4-12 gram arası, yarı tatlı şaraplar; litresinde 12-50 gram şeker, likör şaraplar ise litresinde 50 gr fazla şeker bulunan şaraplardır.bozcaada

şarap tarihi4

bozcaada Bağcılığın tarihi Anadolu uygarlıkları ile iç içedir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu’ya gelerek 600 yıllık büyük bir uygarlık yaratan Hititlerden, bağcılığın önemini anlatan çok sayıda arkeolojik buluntu günümüze kadar ulaşmıştır. Ayrıca, bu zamana ait kaya resimleri ve heykellerde, üzüm ve şaraba ait figürlerin yer alması, Hitit kanunlarında bağların ve ürünün korunmasına yönelik özel hükümlere yer verilmesi, Boğazköy metinlerinde kuru üzümden sözedilmesi, sosyal ve ekonomik açıdan Anadolu bağcılığının önemini günümüze taşıyan diğer belgelerdir. Hititlerin ardından Anadolu, çeşitli uygarlıklara yurt olmaya devam etmiştir. Bunlardan Frigya ve Pers uygarlıkları ile Helenistik dönem boyunca bağcılık, önemini korumuştur. Avrupa için çok farklı ve yeni olan sofralık üzüm yetiştiriciliği Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Balkanlardan İtalya, Fransa ve İspanya’ya kadar yayılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı süslemelerinde asma yaprağı ve üzüm salkımı önemli figürler olarak yer almıştır. Bağcılık kültürünün Anadolu’nun batısındaki yayılışında, Anadolu’dan Girit ve Ege adalarına göç ederek Minos uygarlığının (M.Ö. 2200-1400) kurulmasına öncülük eden Hititlerin büyük etkisi olmuştur. Minos uygarlığının Girit’te başlattığı bağcılık, daha sonra Mora-bozcaada Yarımadası ve Trakya’ya yayılmıştır. Deniz ticaretinin önde gelen toplumları olan Yunanlılar ve özellikle Finikeliler, bağcılık kültürünü Akdeniz’in batısına taşımışlardır. Fransa’da ilk bağlar M.Ö. 500 yıllarında Yunanlı göçmenler tarafından kurulmuşsa da, bu ülkede bağcılığın gelişmesinde Romalılar daha etkili olmuştur (M.Ö. 1.yy). Roma İmparatorluğu’nun gelişmesiyle birlikte bağcılık, Almanya’nın Ren Vadisi’ne ulaşmıştır. Bu dönemde ülkelerarası şarap ticareti, Romalıların hakimiyetinde olsa da, imparatorluğun çöküşü ile birlikte, şarap ticaretinde önemli bir gerileme yaşanmıştır; ancak Avrupa’da hızla yayılmakta olan Hıristiyanlığın etkisi ile şarap ticareti yeniden canlanmıştır. bozcaada Ortaçağ'da (M.S. 500-1000) bağcılık ve şarapçılık daha çok manastırın himayesindedir. 16. ve 19. yüzyıllar arasında Avrupa’da 30 Yıl Savaşları’nın Ren Vadisi’ndeki bağlara, 1709 yılındaki büyük don olayının ise; Fransa ve Almanya’nın kuzeyindeki bağlara büyük zarar vermesine ve 1868’de ilk olarak Fransa’da hızla yayılan filokseraya rağmen bağcılık, Avrupa’daki önemini ve gelişimini günümüze kadar sürdürmüştür. Ulusal içkinin rakı olduğu ülkemizde de şarap tutkunlarının sayısı günden güne artmakta ve buna bağlı olarak da özellikle Ege ve Trakya bölgelerindeki bağcılık gelişmektedir.bozcaada Şarap severlere yardımcı olması açısından aşağıda şarap tipleri, şarabın saklanması ve tüketilmesine ilişkin bazı ipuçları bulacaksınız.bozcaada

şarap tarihi3

bozcaada da ve Mezopotamya’da milattan 4000 yıl önce Sümerler tarafından şarap yapıldığı biliniyor. Sümerlerden sonra Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Likyalılar ve Kapadokyalıların yaşamında da şarap yerini almıştır. Şarabın bu uzun yolculuğu, insanoğlunun ufkunu açmış, tutkularını alevlendirmiş, kimi zaman üzüntüye boğmuş, kimi zaman da karşılaştığı felaketlerin sorumlusu olmuştur. İşte bu yüzden antik dünya şaraba, yaşamını sağlamak için diğer besinlerden daha çok önem vermiştir. Dinsel bir tema olarak algılanan şarap, her toplumda bir de şarap tanrısının var olmasına neden olmuştur. Mısırlılar tanrılarına Osiris, Yunanlılar Dionysos, Romalılar ise Bacchus adını vermişlerdir.bozcaada

şarap tarihi2

bozcaada da denilene göre; Nuh Peygamber tufandan sonra hayvanları ile birlikte Ararat (Ağrı) Dağı eteklerinde yaşamaya başlar. Bir gün karnını doyurmak üzere civarda dolaşan keçi, oldukça neşeli bir biçimde geri döner. Bu hal epey devam edince, Nuh Peygamber; keçinin peşinden giderek onun bir meyveyi yedikten sonra neşelendiğini görür. Bu meyveyi kendisi de sever ve yetiştirmek üzere söküp kendi yerleşim bölgesine diker. Nuh’un neşesini kıskanan Şeytan, asmaları kurutur. Nuh Peygamber de üzüntüden yataklara düşer. Şeytan insafa gelir ve bu bitkinin yeniden canlanması için yapılması gerekenleri anlatır. Meyvenin kökü açılıp, yedi hayvanın kanıyla sulanırsa meyve canlanacaktır. Aslan, kaplan, köpek, ayı, horoz, saksağan ve tilkiden oluşan kurbanlar seçilip, kanlarıyla asma sulanır ve bir yıl sonra bitki canlanır.
İran efsanesinde ise şarabın keşfi şöyle anlatılır: Pişdadiyan sülalesinin ünlü hükümdarı Cemşit, bol bol asma diktirerek meyvelerinin halka dağıtılmasını emreder. Fakat bir senenin mahsulü çok olunca, halk tarafından kapalı kaplarda saklanan üzümlerin bazıları değişik bir tad alır; şırası acıdır ve zehirli sanılıp içilmez. Rivayete göre Cemşit’in en güzel ve en gözde cariyesi, şiddetli baş ağrıları çekmektedir. İyice canından bezen cariye, bu zehirli sudan içip canına kıymak ister. Fakat zehir sanıp içtiği şey onu öldüreceğine diriltir ve neşeli bir uykuya dalar. Uyandığında baş ağrısı kalmamıştır ve ruhunun dinlendiğini hisseder. Durumu Cemşit’e anlatır. Cemşit şırayı denedikten sonra ona "Ab-ı Hayat" (hayat suyu) adını verir. Şarabın tarihçesinin günümüzden 8000 yıl öncesine dayandığını gösteren bulgular vardır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan eski kentlerde, yığınlar halinde üzüm çekirdekleri bulunmuş, çekirdekler üzerinde yapılan incelemeler bu bilgiyi doğrulamıştır. Bulgular asma ağacının ana vatanının Ön Asya olduğunu gösteriyor.bozcaada

geçmişten günümüze şarap

bozcaada da şarap;Taze üzüm suyundaki şekerin fermantasyon yoluyla alkole dönüşmesi ile elde edilen, birçok çeşide sahip olan ve medeniyet tarihi kadar eski bir içecektir şarap. Tarihte, "bereketin ve bolluğun" simgesi olarak anılan, efsanelerde en az buğday kadar yeri olan, tanrılara hediye olarak sunulan, varlığı tanrılara (şarap ve bağ bozumu tanrısı Dionysos, bağ ve bahçelerin bereket tanrısı Priapos) atfedilen üzümle ilgili söylenceler Nuh Tufanı’na kadar giden mazihi vardır.bozcaada

tanrılar içkisi 3

Dionysos'un alayına "thiosos" denirdi. Bu alayı silenoslar, satryler ve nymphalardan başka Bakkhalar oluşturuyordu.bozcaada Bakkhalar "Tanrı Dionysos-Bakkhos'un dinsel törenlerini kutlayan kadınlar alayı" idi. Bunlar tıpkı Tanrı'nın kendisi gibi çıplak bedenlerini nebris denilen benekli ceylan derisiyle örter, başlarına sarmaşık çelenkleri sarar ve ellerinde thyrosos, ucunda çam kozalağı bulunan sarmaşık ve asma yaprakları sarılı uzun değnekleri ve Promethus'un insanlara ateşi taşıdığı rattheks kamışları ile Tanrı'nın peşinden koşar, geceleri dağda, bayırda, ormanda kendilerinden geçerek Tanrı'ya karışırlardı. Dionysos'un dinini benimsemiş bu kadınlara olgun ermişlik anlarında Tyhas (vecd halinde olmak), çılgınca kendilerinde geçtikleri zamana da mainos (çıldırmak, taşkın bir coşkuya kapılmak) denirdi. Dionysos, mainos durumunda, kendisini benimsemiş bu kadınlarla bir anlamda toplu seks(orgy) yapıyordu.bozcaada
Dionysos bir doğa Tanrısıydı. Onun simgelediği asıl büyük kuvvet doğanın kendisi değil, insanla doğa arasında bir ilişki, insanı doğanın sırlarına erdiren büyülü bir güçtü. Yunan dilinde bu güce sahip olma, mainomai ve enthousiasmos denir. İşte bu doğa sırlarına ve gücüne ermek, yani Tanrılaşmak, insan için ulaşımı en çok özlenen aşamaydı ki Dionysos bu ereğe varmanın yolunu herkes için kolayca açmıştı; bu yol şarap ve sarhoşluktu. Asma kütüğünün yeryüzüne yayılmasıyla uygarlığın buğdaydan sonraki aşaması gerçekleştirilmiş, insan şarabı elde ettikten sonra yaratıcılığın kökeninde bulunan değişim yapma gücüne ulaşmıştı.bozcaada son

tanrılar içkisi 2

bozcaada Zeus, oğlunu kıskanç Hera'nın elinden zor kurtarır ve onu bir keçiye dönüştürmek zorunda kalır. Hermes, Dionysos'u, yeri pek bilinmeyen Nysa dağına nymphalar arasına götürür. Bu periler Dionysos'u büyütüp, eğitirler. Eğiticiler arasında Silenos da vardır. Dionysos, gençlik yaşına gelince üzümü ve şarap yapma sanatını bulur. Bir söylentiye göre de bu içkiden biraz fazla kaçırdığı için kıskanç Hera'nın hışmına uğrayarak delirir. Sonra, nymphalardan ve satrylerden oluşan alayı ile dünyayı dolaşmaya başlar. Apollodoros'a göre Şarap Tanrısı Mısır'a gittiğinde delilikten hala kurtulamamıştır. Frigya'ya vardığında Rheia tarafından iyileştirilir. Daha sonra Trakya'ya geçer. Kral Lykorgas, üzüm ve şarap düşmanıdır. Dionysos'un bütün alayını tutuklar. Dionysos'un kendisi ise, deniz dibinde Thetis'in yanına zor kaçar. Ama kutsal öç gecikmez ve Kral Lykorgas delirir. Asma ağacı sanarak oğluna saldırır ve onun bacaklarını yok ettikten sonra kendisine gelir. Şarap Tanrısı Adalar'a geçer. Bu yolculukla ilgili şu efsane anlatılır: Dionysos, kayalık bir adanın sahilindeyken korsanlarca yakalanır ve bir köle olarak satılmak üzere Mısır ya da Kıbrıs'a götürülmek istenir. Ama Dionysos'u her bağlayışlarında, üstündeki iplerin kendiliğinden düşmesi dümencinin dikkatini çeker; bu gencin bir Tanrı olabileceğini düşünerek onu salıvermeleri için arkadaşlarını uyarır. Ne var ki dümenciyi kimse dikkate almaz. Bu sırada bütün gemi şarap terler, yelken ve direkleri asma dalları, üzüm salkımları kaplamaya başlar. Tutsak genç ise kaptanın üstüne atlayarak kükreyen bir aslana dönüşür. Bunu gören korsanlar korkudan denize atlarlar ve atlamalarıyla yunus balığına dönüşürler. Bu felaketten sadece dümenci kurtulur.bozcaada

çağların ve tanrıların içkisi şarap

bozcaada da hikayeler derki; Hititler yıkıldıktan sonra MÖ 1000'in başlarında Doğu Anadolu'da krallık kurarak üç asır tarih sahnesinde görünen Urartular'ın zenginliğini, özellikle de geniş ekin tarlaları ve üzüm bağları olduğunu Asur kralı III.Sargon'un Urartu seferinden bahseden belgelerden öğreniyoruz. Sargon bu ekinleri ve bağları nasıl tahrip ettiğini de anlatıyor.
MÖ 2000'lerde Ege göçleri denilen kavimler göçü ile Anadolu'ya gelen bir Trak kabilesi olan Frigler zamanında da şarapçılık gelişme gösteriyor. Frigler'in en önemli özelliği demir işleme sanatında gösterdikleri başarı ve bunun yanında üzüm çeşitlerinin bolluğudur.bozcaada
Şarap kültürü MÖ 2000 yıllarında Fenikeliler veya 1500 yıllarında Ege sahillerinde oturan Yunan kolonilerince önce Yunanistan'a sonra da Roma'ya sokuluyor. MÖ 600 yıllarında da Roma'dan Marsilya yolu ile Fransa'ya geçiyor. Yunanistan ve Roma'da şarap o kadar değer kazanıyor ki törenlerin vazgeçilmez içkisi haline geliyor. Hatta yaklaşık 1000 yıl süre ile ilahlaştırılıyor ve Yunanistan'da şarap ilahlarına Dionysos, aynı ilaha Roma'da da Baccus deniyor.
Dionysos diğer adıyla Baccus hakkında mitolojide şu bilgiler yer almaktadır.
Kodmos ve Harnonia'nın kızı Semele, Zeus'un vurulduğu kadınlardan biridir. Hera'nın bitmeyen kıskançlığı, zavallı Semele'yi beklenmedik bir yazgıya iter. Hera, ihtiyar bir sütnine kılığına girerek Semele'ye şöyle der: "Zeus'a yalvar da sana kendini Tanrı olarak bütün görkemiyle göstersin." Buna kanan Semele, Zeus'tan böyle bir dilekte bulunur. Zeus, şimşek ve yıldırımla kendini gösterir ve Semele yanar. Karnındaki yedi aylık çocuğunu düşürür. İşte bu çocuk Zeus'tan olma Bakkhos yani Dionysos'dur. Zeus, Semele'nin düşürdüğü ve mucizevi olarak orada biten sık yapraklı bir sarmaşığın yanmaktan koruduğu Dionysos'u baldırına koyar ve onu ikinci bir doğumla meydana getirir.bozcaada
Sonra onu Hermes'e vererek Boiotia'da kocası Athamas'la birlikte yaşayan ve Semele'nin kızkardeşi olan İno'ya gönderir.Fakat kıskanç Hera burada da kendini gösterecek ve İno ile kocasını çıldırtacaktır. İno oğlunu bir kaynar su kazanına atıp boğarken kocası da Learkhos'u bir geyik zannedip kargıyla vurur. İno yaptığı işin korkunçluğunu anlayınca kendisini oğlunun ölüsüyle denize atar. Atar da Tanrılar ona acırlar ve İno'yu bir deniz kızına dönüştürürler.